Mimar Sinan
Mimar Sinan ( 1489 - 1588 )
Türk , mimar . Dünyanın en büyük yapı sanatçılarından biridir . Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğdu , 17 Temmuz 1588'de İstanbul'da öldü . Doğum tarihi kesin değildir . Ailesine ve yaşamına ilişkin kimi zaman yetersiz ve çelişkili bilgiler , çağdaşı Sâi Mustafa Çelebi'nin onun ağzından yazdıklarına , mimarbaşı olduğu dönemden kalan yazışmalara , kendi vakfiyesine ve yazarı bilinmeyen belge ve kitaplara dayanmaktadır . Kaynaklara göre Sinan , I . Selim ( Yavuz ) padişah olduktan sonra başlatılan ve Rumeli'de olduğu gibi Anadolu'dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir uygulama uyarınca 1512'de devşirilerek İstanbul'a getirildi . Orduya asker yetiştiren Acemi Oğlanlar Ocağı'na verildi , 1514'te Çaldıran Savaşı'nda 1516-1520 arasında da Mısır seferlerinde bulundu . İstanbul'a dönünce Yeniçeri Ocağı'na alındı .
I . Süleyman ( Kanuni ) döneminde 1521'de Belgrad , 1522'de Rodos seferlerine katıldı , subaylığa yükseldi . 1526'da katıldığı Mohaç seferinden sonra zemberekçibaşı ( baş teknisyen ) oldu . 1529'da Viyana , 1529-1532 arasında Alman , 1532-1535 arasında da Irak , Bağdat ve Tebriz seferlerine katıldı . Bu son sefer sırasında Van Gölü'nün üstünden geçecek üç geminin yapımını başarıyla tamamlaması üzerine kendisine haseki unvanı verildi . 1536'da Pulya ( Puglia ) seferlerine katıldı . 1538'de yer aldığı Karabuğdan ( Moldovya ) seferi sırasında Prut Irmağı üstünde yaptığı bir köprüyle dikkatleri üstüne çekti . Bir yıl sonra mimar Acem Ali'nin ölümü üzerine onun yerine sermimaran-ı hassa ( saray baş mimarı ) oldu . Günümüzdeki bayındırlık bakanlığına eş düşen bu görevi ölümüne değin sürdürdü .
Mimar Sinan , Osmanlı İmparatorluğu'nun en güçlü olduğu çağda yaşamıştır . I . Süleyman ( Kanuni ) , II . Selim ve III . Murat olmak üzere üç padişah döneminde mimarbaşılık etmiş , imparatorluğun gücünü simgeleyen mimarlık başyapıtlarının tasarlanıp uygulanmasında birinci derecede rol oynamıştır . Etkisi ölümünden sonra da sürmüş , her dönemde saygınlığını korumuştur . Atatürk ona ilişkin bilimsel araştırmaların başlatılmasını , onun bir heykelinin yapılmasını istemiştir . 1982'de İstanbul'daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi çekirdek olmak üzere oluşturulan yeni üniversiteye onun adı verilmiştir . Sinan'ın yetişmesine ilişkin doyurucu bilgi yoksa da , dülgerliği Acemi Oğlanlar Ocağı'nda öğrendiği sanılmaktadır . Acemi Oğlanlar , başka işlerin yanı sıra yapı işlerinde de görevlendirilirlerdi .
Sinan daha sonra ordunun yapı gereksinimini karşılayan birimlerinde görev almış , buradaki çalışmalarıyla öne çıkmıştır . Gerek ordunun bu birimleri tarafından usta-çırak ilişkisi içinde gerçekleştirilen yapım ve onarım çalışmaları , gerek orduyla birlikte gittiği yerlerde görme olanağı bulduğu yapılar , Mimar Sinan'ın eğitiminin parçası olmuştur . Çeşitli kaynaklara göre Sinan 84 cami , 52 mescit , 57 medrese , 7 okul ve darülkurra , 22 türbe , 17 imaret 3 darüşşifa , 7 su yolu kemeri , 8 köprü , 20 kervansaray , 35 köşk ve saray , 6 ambar ve mahzen , 48 hamam olmak üzere sayılamayanlarla birlikte üç yüz elliyi aşkın yapı gerçekleştirmiştir .
Elli yıla yakın bir süre!Osmanlı İmparatorluğu'nun mimarbaşılığını yapmış olmasına karşın , bunların hepsini onun tasarlayıp uygulamış olduğunu söylemek güçtür . Çoğunluğu İstanbul'da olmak üzere imparatorluğun her yanına dağılmış bulunan bu yapıların bir bölümünü öğrencileri ya da ona bağlı mimarlar örgütü yapmış olmalıdır . Bunların arasında onarımlar da vardır . Bu tür sayılar Sinan'a gösterilen saygıyı ortaya koyar . Onun asıl önemi , yapılarında gerçekleştirdiği deneyler ve getirdiği yeniliklerle Osmanlı-Türk mimarlığını "klasik" olarak adlandırılan doruğuna ulaştırmasındadır .
Sinan mimarbaşılığından önce de askeri amaçlı olmayan yapılar tasarlamış ve uygulamış olmalıdır . Ama ilk önemli yapıtı İstanbul'da ki Şehzade ( Mehmed ) Camii'dir . Kendisinin çıraklık dönemi yapıtı olarak nitelendirdiği bu cami , dört ayağın taşıdığı ve dört yarım kubbenin desteklediği bir kubbe ile örtülüdür . Dış görünüşlerin kitlesel etkisi azaltılmış , içerde ise daha aydınlık bir mekân oluşturma yoluna gidilmiştir . Onu izleyen Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camii'nde ise yarım kubbelerin sayısı üçe indirilerek daha rahat bir iç mekân araştırılmıştır . Osmanlı-Türk mimarlığının en önemli yapılarından biri Süleymaniye Camii ve Külliyesi'dir . Sinan kalfalık dönemi yapıtı olarak adlandırdığı bu yapıda İstanbul'daki Bayezid Camii'nde kullanılan taşıyıcı sistemi yinelenmiş , dört ayak üstüne oturan kubbeyi giriş-mihrap yönündeki yarım kubbelerle desteklenmiştir .
Bu , Ayasofya ile ortaya atılan strüktür sorunun , onun tarafından bir kez daha ele alınışıdır . Süleymaniye , darülkurrası , darüşşifası , hamamı , imareti , altı medresesi , dükkânları ve Kanunî Süleyman ile Hürrem Sultan'ın türbeleriyle büyük bir alana yayılmış kentsel bir düzenlemedir ve Türkler'in dinsel yapılara toplumsal hizmet yapısı içeriği katmalarının en önemli örneğidir . Kubbe ve yarım kubbeler , yüklerini , uyumlu geçişlerle bir sonrakine iletirler . Yapı bu düzenden gelen bir dinginlikle , İstanbul'un Haliç'e bakan tepelerinden birinde yer alır . Dönemin önde gelen tüm sanatçılarının katkıda bulunduğu Süleymaniye , her ayrıntısıyla bir bütün olarak ele alınmıştır . Yedi yıl gibi kısa bir sürede bitirilmiş olması Sinan'ın mimarlıkta olduğu kadar örgütleme alanındaki dehasını da ortaya koyar . Yapının yapıldığı döneme ışık tutan muhasebe defterleri de günümüze kalmıştır . Sinan yapı ile çatı örtüsü için en yetkin taşıyıcı sistemi , en yetkin biçimi bulmak yolunda deneyler yapmış , hatta zaman zaman geçmişte kullanıp sonra terkedilen yöntemleri yineleyerek bunların nasıl ileri götürülebileceğini araştırmıştır . Kimi zaman bu tür deneyleri birbirine koşut olarak sürdüğü de görülür .
İstanbul'daki Sinan Paşa Camii gibi kimi yapıları , kubbeyi altıgen bir plana oturtmayı denemesiyle Edirne'deki Üç Şerefeli Cami'yi anımsatır . Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'nde olduğu gibi ana mekânı tek bir kubbeyle örten camileri , erken Osmanlı dönemi camilerini düşündürür . Denemelerinin en ilginçlerinden biri gene İstanbul'daki Piyale Paşa Camii'dir . Burada kökenleri erken Osmanlı döneminden de önceye giden ve yapıyı çok sayıda küçük kubbe ile örten çok ayaklı cami şemasını ele almıştır . Bütün bu deneyler onu başyapıtlarından birine , Edirne'deki Selimiye Camii'ne götürdükleri için önemlidir .
Sinan ustalık dönemi yapıtı olarak nitelendirdiği bu camide daha önce İstanbul'daki Rüstem Paşa Camii'nde çözmeye çalıştığı bir sorunu , yani kubbeyi sekizgen bir plan üstüne oturtma düşüncesini uygulamıştır . Böylece , taşıyıcı ayaklar incelmekte , yükleri ileten öğelerin küçülmesiyle de kubbe , yapıdaki en önemli mekân belirleyici öğe durumuna gelmektedir . Sinan burada 31 m'yi geçen çapıyla en büyük kubbesini gerçekleştirmiştir . Külliye'nin öteki yapıları camiye göre arka planda tutulmuştur . Selimiye , strüktüründen mekân oluşumuna , oranlarından süslemelerine kadar Klasik dönem Osmanlı-Türk mimarlık bireşiminin dilini ortaya koyan , kurallarını belirleyen çok önemli bir başyapıttır .
Sinan , öteki yapıtlarında da araştırıcılığını sürdürmüştür . Türbeleri buna örnektir . Şehzade Mehmet Türbesi'nde dilimli kubbe kullanmış , alışılmadık ölçüde süslü bir yüz düzenlemesine gitmiştir . Kanuni Süleyman Türbesi'nde de iç mekân ile dış görünüş arasında bir denge kurmak amacıyla örtü olarak , Osmanlı-Türk mimarlık geleneğinde çok sık kullanılmayan çift yüzlü kubbeyi seçmiş , iç kubbeyi yapının içindeki ayaklara , dış kubbeyi de dış duvarlara taşıtmıştır . II . Selim Türbesi'nde ise geleneksel altı ya da sekizgen plan yerine , yapı öğeleri arasında karşıtlık yaratan , köşelerin kesik kare planını seçmiştir . Sinan'ın , denemeci tutumunu öteki işlevlerde de sürdürdüğü gözlenir . Her zaman işleve , taşıyıcı sisteme , yapının bulunduğu yere göre en uygun olacak biçimi araştırmıştır .
Yola çıkış noktası geleneksel biçim ve plan şemaları olmasına karşın , bunlara katı bir biçimde bağlı kalmamış , koşulların gerektirdiği yerlerde yeni biçimlere yönelmiş , böylece eski ile yeni arasında bir bağ oluşturabilmiştir . Sinan'ın yapıları mimarlık bakımından olduğu kadar mühendislik bakımından da önem taşır . Bu nedenle "ser mimârân-ı cihan ve mühendisân-ı devran dünyadaki mimarların ve zaman içindeki mühendislerin başı" diye anılmıştır . Yapılarının çoğunun 400 yıl sonra bile ayakta duruyor , hatta kullanılıyor olması , onların taşıyıcı sistemlerine olduğu kadar temellerine de özen gösterilmiş olmasındandır .
Sinan'ın mühendis yanı su yollarıyla köprülerinde ortaya çıkar . Bunlarda zamanının sahip olduğu tüm mühendislik bilgilerini uygulamış , hatta kimi zaman onları aşan , ileri götüren tasarımlar gerçekleştirmiştir . İstanbul'un su sorununu çözmekle görevlendirilmiş , bentleriyle , tünelleriyle , su yolları ve su yolu kemerleriyle , biriktirme ve dağıtma yapılarıyla uzunluğu 50 km'yi aşan ve Kırkçeşme adıyla bilinen su yapılarını gerçekleştirmiştir . Süleymaniye Külliye'sine 53 milyon akçe harcanırken Kıkçeşme yapılarına 43 milyon akçe harcanmış olması da zamanında bunlara verilen önemin bir başka göstergesi olmaktadır .
Sinan , köprülerini de en az öteki yapıtları kadar önemsemiş , toplam uzunluğu 635 , 5 m'yi bulan Büyükçekmece Köprüsü ile sağlam olduğu kadar güzel de olan bir yapıt diye övünmüştür . En geniş açıklığı örtecek kubbeyi , en ince ve uzun minareyi araştırmak , böyle bir minaredeki şerefelere birbirleriyle kesişmeyen üç merdivenle çıkmayı denemek , bu mühendislik dehasının yaratıcılığını ortaya koyan örneklerdir . Mimarlık , kimi zaman , içinden çıktığı toplumun genel yapısıyla uyum içinde olan bir bütünlüğe erişir . Bu , kendi gününün gereksinmelerini kendi olanaklarıyla karşılayan , ama geçmişin deneyim ve anılarını da içeren bir bireşimdir .
Yapı gereçleri , yapım yöntemleri , elde edilen biçimlerle ve onlar da yerel-iklimsel koşullarla uyum içindedirler . Bunları birbirlerinden ve içinde bulundukları toplumsal koşullardan soyutlamak olanaksızdır . Ortaya çıkan biçimler toplumun büyük bir çoğunluğunca benimsenen simgelere dönüşür . Toplumu neredeyse yapılarıyla özdeşleştirmek olasıdır . Bu yalnız belli bir yere ve çağa özgü , başka bir benzeri olmayan bir mimarlık demektir . İşte Mimar Sinan böyle bir süreç içinde yer almaktadır . Tek tek yapıtlarından çok , mimarlığı uyumlu ve kendi içinde tutarlı bir bireşime götürme yolundaki çalışmalarıyla önem taşır .
Osmanlı-Türk mimarlığı onunla birlikte bireşim sürecini tamamlamış , arayış aşamasından klasik dönemine geçmiştir . Bu geçiş , biçim olarak kubbeyi , düzenleme ilkesi olarak da merkezi planlı yapıyı anıtsal bir mimarlığın en önemli öğesi olan kubbeyi ve ona bağlı taşıyıcılar sistemini en yalın ve açık biçimde kullanıp onu anıtsal mimarlık düzenlemelerinin çekirdeği durumuna getirmek Osmanlı-Türk mimarlığının dünya mimarlığına bir katkısıdır . Böylece hem Doğu , hem Batı ile ilişki içinde olan , Anadolu ve Akdeniz kültürlerine sahip çıkan bir Osmanlı-Türk İslam mimarlık bileşimi ortaya çıkmıştır .
Bu , yapıya katkıda bulunan öteki sanatları da etkilemiş , imparatorluğun her yerinde ki yapı eylemleri için yol gösterici olmuştur .
Mimar Sinan'ın Mimarlık Anlayışı
Mimar Sinan , Osmanlı mimarlığında klasik dönemin başlıca yaratıcısıdır . Yapıtlarında güzellik ve işlev kavramını birleştirerek , mühendislik tekniğinin yaratıcılığını , sanatçı beğenisiyle birleştirip özgün yapılar ortaya koymuştur . Ancak bu yapıtlarda işlevi estetiğin altına gizleyen bir sanatçı anlayışı egemendir . Böylece , plastik değerleri ön plana çıkarmış , özellikle , yaptığı binalarda genişlik duygusu yaratmak amacıyla kare , altıgen ve sekizgen planlar kullanmıştır . Bu binalardaki birbirleriyle uyumlu olarak kullanılan mimarlık öğeleri , bir görkem duygusu yaratacak biçimde düzenlenmiştir .
Kubbeyi taşıyan payelerin ince görünmesini sağlamak üzere hücre ve panolar kullanılmış , sütun başlıklarını mukarnaslarla süslemiştir . Ancak süslemede de işlevin göz ardı olmasını engelleyecek bir anlayış uygulamıştır .
Mimar Sinan'ın yapıtlarından olan Süleymaniye Camisi'nde ana mekanı örten merkez kubbe , Ayasofya'da olduğu gibi giriş ve mihrab yönlerinden iki yarım kubbe ile desteklenmiştir . Yapıda yükseltilmiş olan merkez kubbe ile yarım kubbeler daha ferah bir ortam sağlamıştır . Anıtsal avlu ve yapıya bağlı minareler ile bir bütünlüğe ulaşmıştır .
Darülkurrası , darüşşifası , hamamı , imareti , altı medresesi , dükkanları ve Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan'ın türbeleriyle büyük bir alana yayılmış olan külliye , Türkler'in dinsel yapılarla toplumsal hizmet veren yapıları iç içe düşünmelerinin örneklerindendir .
Selimiye Camisi'nin 31 m . ' yi geçen çapı , Sinan'ın mimarlık açısından ulaştığı düzeyi gösteren en önemli örnektir . Ayrıca bu caminin eşsiz mekanı o döneme kadar yarattığı yeniliklerin toplu bir sonucu olarak görülebilir . Tasarımı , mimarlığı , çini bezemeleri , taş işçiliği ile Selimiye Camisi'nde Mimar Sinan sanatının doruğuna çıkmıştır .
Kendisinden önceki Ayas , Hayrettin gibi mimarlardan yararlanan Mimar Sinan'ın klasik dönem olarak adlandırılan mimarlık anlayışı Ayas , Şecca , Acem Ali , Küçük Sinan , Davut Ağa , Ahmet Ağa , Kemalettin , Yusuf Mehmet Ağa , Süleyman Ağa , Musluhittin , Hüseyin Çavuş , Hacı Hasan , İbrahim gibi mimarlar tarafından sürdürülmüştür .
Mimar Sinan'ın Eserleri
Mimar Sinan 50 yıla yakın Osmanlı Devleti'nin bayındırlık işlerinin yöneticisi durumundaki saray başmimarlığını yürüten Sinan mimarlardan , ustalardan oluşan büyük bir yardımcılar topluluğu ile çalışmıştır .
Sinan'ın hayatı boyunca 363 eser yaptığı belirlenmiştir . Bunlar: 84 cami , 51 mescit , 57 medrese , 7 darülkurra ( hafız yetiştiren okul ) , 22 türbe , 17 imaret , 3 darüşşifa , 7 suyolu ve sukemeri , 8 köprü , 18 kervansaray , 35 saray ve köşk , 8 mahzen , 46 hamam .
Mimar Sinan'ın ilk yapıtı olarak Halep'te ki Hüsreviye Camisi ( 1563-1537 ) kabul edilmektedir . Sinan'ın İstanbul'daki ilk büyük yapıtı ise Haseki Külliyesi'dir ( 1539 ) . Sinan'ın başmimar olduktan sonraki ilk büyük ve önemli yapıtı ise İstanbul'daki Şehzade Camisi'dir ( 1543-1548 ) . Sinan , aynı yıl Üsküdar'daki İskele Camisi de denen Mihrimah Sultan Camisi'ni de tamamlamıştır .
Sinan 70 yaşına ulaştığında Süleymaniye Camisi ve Külliyesi'ni tamamlamıştır ( 1577 ) . Aynı zamanda Sülaymaniye Camisi Mimar Sinan'ın başyapıtı kabul edilir . Sinan , 80 yaşında ise Selimiye Camisi'ni yaptı ( 1569-1575 ) . Kasımpaşa'daki Kaptanıderya Piyale Paşa Camisi ( 1573 ) Mimar Sinan'ın son eserlerindendir .
Sinan'ın camilerinden bazıları: İstanbul-Beşiktaş'taki Sinan Paşa Cami ( 1553-1555 ) , İstanbul-Topkapı'daki Kara Ahmet Paşa Cami ( 1555-1558 ) , İstanbul Tophane'deki Kılıç Ali Paşa Cami ( 1580 ) , Kayseri'deki Kurşunlu Cami , İstanbul'daki Nişancı Mehmet Paşa Cami ( 1584 ) . .
Mimar Sinan'ın yapıtlarının bulunduğu bir diğer alan ise türbelerdir . Şehzade Külliyesi içinde bulunan Şehzade Mehmed türbesi , Hüsrev Paşa türbesi , Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesi , II . Selim türbesi . . bazı örneklerdir .
Sinan'ın yaptığı köprüler'den 635 m . uzunluğundaki Büyük Çekmece Köprüsü , Silivri Köprüsü , Lüleburgaz Çayı üzerindeki Lüleburgaz ( Sokullu Mehmed Paşa ) Köprüsü , Ergene Irmağı üzerindeki Sinanlı Köprüsü , Yugoslav yazar İvo Andriç'in ünlü romanına adını veren Drina Köprüsü bazı önemli örneklerdir .
MİMAR SİNAN'IN ESERLERİ
Kanunî Sultan Süleyman zamanı ( 1520-66 ) , hiç kuşkusuz döneminin ve hatta tüm dönemlerin en ünlü mimarlarından biri olan Sinan'ın damgasını taşıyan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun her alanda en parlak evresini vurgulayan bir süreçtir . Bazı iç ve dış çalkantıların da yaşandığı bu dönem , özellikle mimarî alanda en yoğun etkinliklerin gerçekleştirildiği zaman dilimidir . Bu evre , özellikle sur içinde ve Üsküdar'daki yapılaşmaya damgasını vurmuştur . Kanunî zamanı kent dokusu , 18 . yüzyıla değin pek değişiklik göstermemiştir . Yaklaşık 500 . 000'e ulaşan kent nüfusunun yüzde otuzu sur dışında oturmaktaydı . Özellikle Haliç , Eyüp , Kasımpaşa , Boğaz'ın Avrupa yakası ve Üsküdar bu dönemde daha da genişlemiştir . Halic'in kuzeyindeki Hasköy ise Yahudilerin yerleştiği bir bölgedir . Ayrıca , Kâğıthane'de yalılar inşa edilmeye başlanmıştır . Sayıları çok kabarık olan anıtsal yapılar ve külliyelerin konumu , kentin gelişiminin göstergeleridir . Batıda Muhteşem Süleyman olarak tanınan Kanunî Sultan Süleyman , yalnız sultanlar arasında değil , tüm baniler arasında da en verimli kişidir ve Osmanlı sanatında "Klâsik Dönem'7 olarak adlandırılan yeni evrenin Mimar Sinan'la birlikte baş yaratıcısıdır . Daha çok dinsel , eğitim ve hayır yapılarının inşasına katkıda bulunmuş , tüm dönemlerin en büyük programlı külliyesinin yapımını gerçekleştirmiştir . Kuşkusuz bu verimli dönemin oluşumunda , Kanunî kadar , başmimarı Sinan'ın da kentin imarına büyük katkısı olmuştur . Uzun ve verimli yaşamı boyunca 1538'den başlayarak elli yıl mimarbaşılık görevinde kalan Sinan , yalnız Kanunî dönemine damgasını vurmakla kalmamış , Sultan II . Selim'in ( 1566-74 ) ve III . Murad'ın ( 1574-95 ) en önemli yapılarının da yaratıcısı olmuştur . Mimar Sinan'ın İstanbul'daki ilk eseri , Kanunî Sultan Süleyman'ın eşi Hürrem Sultan için yaptırdığı 1538-39 tarihli Haseki Külliyesi'dir . Şehzadebaşı'nda , Kanunî Sultan Süleyman'ın genç yaşta ölen oğlu Şehzade Mehmed adına inşa ettiği Şehzade Camii , klâsik Osmanlı sanatının başlangıcını simgeler . Caminin çevresinde , renkli sır tekniğindeki çinilerin son örnekleriyle bezeli Şehzade Mehmed Türbesi , medrese , sıbyan mektebi , imaret ve tabhane yer almaktadır . Sultan Ahmet Meydam'nda , Halic'e ve limana hâkim bir tepe üzerinde 1552-59 yıllarında yine Mimar Sinan tarafından yaptırılan Süleymaniye Külliyesi , yalnız İstanbul'da değil tüm Osmanlı topraklarında inşa edilmiş en büyük programlı külliyedir . 18 yapıdan oluşan külliye , Halic'e bakan tepenin teraslarına yerleştirilmiştir . Fatih Külliyesi'nden sonra İstanbul'daki en düzenli külliye olan yapı topluğunun merkezini yine cami oluşturmaktadır . İç mekânda çift renk taş , mermer , çini ve ahşap bezemelerin yanı sıra üst pencerelerin renkli camları ve alt pencerelerin ceviz ve abanoz ağacından fildişi ve sedef kakmaları etkileyicidir . Ünlü mimarın ölümünden sonra defnedildiği türbe de bu külliye içindedir .
Beş yapıdan oluşan bir külliyenin ana yapısı olan ve 1548 yılında tamamlanan Üsküdar Mihrimah Sultan Camii , yüksekçe bir teras üzerinde merkezî kubbeli bölümün üç yönden yarım kubbelerle genişletildiği , Şehzade Camii'nden esinlenmiş bir plân şeması yansıtmaktadır .
Mimar Sinan'ın , Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki diğer önemli yapılan arasında , Edirne Üç Şerefeli Cami'nin plânını küçük ölçekte yineleyen Beşiktaş'taki 1555 tarihli Sinan Paşa , Eminönü'ndeki çinileriyle ünlü 1562 tarihli Rüstem Paşa ve Kanuni'nin kızı tarafından Edirnekapı'da yaptırılan 1562-65 tarihli Mihrimah Sultan camileri; yıldız plânlı sıcaklıktan oluşan Ayasofya'nın karşısındaki 1556-57 tarihli Haseki Çifte Hamamı ile dört eyvanlı ve dört halvetli sıcaklıklı Zeyrek Barbaros Hayrettin Paşa Hamamı; 1544-50 tarihli Fatih Bedesteni yakınında Galata'daki Kurşunlu Han ile sekizgen plân şeması ile İstanbul'daki tek örnek olan Mahmut Paşa Hamamı yakınındaki 1550 tarihli Rüstem Paşa Medresesi sayılabilir .
Kanunî döneminden günümüze ulaşan tek saray , At Meydam'nda , Hipodrom'un batısındaki 1524 tarihli Sadrazam İbrahim Paşa'nın Sarayı'dır . Sultanların özellikle törenler sırasında kullandıkları saray , 19 . yüzyılda inşa edilen yapı ile büyük ölçüde kapatılmıştır ve günümüzde Türk ve İslâm Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır .
Bu dönemde İstanbul'da yapılan birçok çeşme , Mimar Sinan'ın yaptığı su yoluna bağlıydı . Romalılar zamanında İmparator Valens tarafından yaptırılan ve kente su getiren yollar ile su kemerleri zamanla harap olmuştur . Kentin nüfusunun da artmasıyla birlikte Mimar Sinan 1554-64 yılları arasında Bend , Uzun , Muğlava , Güzelve ve Müderris köyü su kemerlerini inşa ederek , su gereksinimim karşılamaya çalışmıştır .
Kanuni'nin ölümünden sonra başa geçen Sultan II . Selim zamanında ( 1566-74 ) yapım etkinlikleri , Mimar Sinan'ın önderliğinde sürdürülmüştür . Dönemin yapıları , sultandan ziyade sadrazamı Sokollu Mehmed Paşa ile diğer devlet erkânının baniliğinde inşa edilmiştir . Önemli eserler arasında , 1571-72 tarihli Sokollu Mehmet Paşa Camii ve Medresesi , Halic'in kuzey kıyısında , Atatürk Köprüsü yakınındaki 1572 tarihli fevkanî Azapkapı Sokollu Mehmet Paşa Camii ile Sultan II . Selim'in kızı Gevher Mülûk Sultan'ın eşi olan Kaptan-ı Derya Piyale Paşa'nın Camii ve Türbesi belirtilebilir .
Sultan III . Murad zamanı ( 1574-95 ) , İstanbul'un başta Üsküdar , Eyüp ve Beşiktaş olmak üzere çeşitli kesimlerinde anıtsal yapıların ve külliyelerinin inşa edildiği , bir bölümünde Mimar Sinan'ın görev yaptığı önemli bir zaman dilimidir . Örnekler arasında , Ayasofya haziresinde bulunan 1576-77 tarihli II . Selim Türbesi , Sultan II . Selim'in eşi ve III . Murad'ın annesi Nurbânu Sultan tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan ve Fatih ile Süleymaniye külliyelerinden sonra İstanbul'un en büyük programlı yapı topluluğu olan 1570-83 tarihli Üsküdar Toptaşı Valide Sultan ( Valide-i Atik ) ve 1580-81 tarihli Şemsi Ahmed Paşa , 1575-81 tarihli Eyüp Zâl Mahmut Paşa , 1586-87 tarihli Tophane Kılıç Ali Paşa külliyeleri ile Davud Ağa'nın eseri olan ve Lâle dönemine kadar diğer sebillere örneklik eden Çarşıkapı Koca Sinan Paşa Sebili belirtilebilir .
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.