Ahad Haber 
Ahad haber  Ravî sayısı bakımından mütevatir*
 derecesine ulaşmamış hadîsler için kullanılan bir usûl-i
 hadîs ıstılahı. 
 Ahad, lügatta, "bir" manasına gelen
 "ehad" ve "vahid" kelimelerinin çoğuludur.
 Matematikte birler hanesini ifade eder. Haber, herhangi bir şey veya
 mesele ile ilgili olarak nakledilen bilgi anlamındadır. Hadîs
 ilminde ise Hz. Peygamber'in kavlî, fiilî ve takrîrî sünnetlerinin
 sözle ifadesi demek olan "hadîs" kelimesinin müteradifi
 olarak kullanılır. Bazı alimler, Hz. Peygamber hakkındaki
 rivayetler için "hadîs", Sahabe ve Tabiûn sözleri için de
 "haber" tabirini kullanmayı tercih etmişlerdir. Bu
 itibarla "ahad hadîs" yerine "ahad haber" deyimi
 yaygınlaşmıştır. 
 Hz. Peygamber'den, Sahabe'den ve Tabiûn'dan
 nakledilen haberler, onları rivayet edenlerin sayıları
 bakımından değişik isimler almışlardır.
 Bir haber, ilk kaynağından itibaren her nesilde yalan üzere
 birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir kalabalık
 tarafından rivayet edilmişse buna "mütevatir haber"
 denir. Eğer herhangi bir nesilde haberin ravî sayısı en
 az üçe düşerse "meşhûr" veya "müstefiz";
 ikiye düşerse "azîz"; bire düşerse "garîb"
 veya "ferd" adını alır. Mütevatir dışında
 kalan haber çeşitlerinin hepsine birden "ahad haber"
 denir. (Talat Koçyiğit, Hadîs Istılahları, 118) 
 İlk asırlarda yalnız bir kişinin
 rivayet ettiği hadisler hakkında "haber-i vahid"
 tabiri kullanılıyordu. Nitekim İmam Şafiî, haber-i
 vahidi, "Hz. Peygamber'e veya ondan sonraki bir şahsa
 ulaşıncaya kadar bir kişinin bir kişiden rivayet
 ettiği haber" şeklinde tarif etmiştir. (eş-Şafiî,
 er-Risale, 160). Ancak daha sonraki devirlerde bu tabir, iki, üç ve
 hatta daha çok kimsenin birbirinden naklettikleri fakat mütevatirin
 şartlarına haiz olmayan bütün haberler hakkında
 kullanılmıştır. (Koçyiğit, a.g.e. s, 22) 
 Haber-i vahidin kesin bilgi ifade edip-etmediği
 ve buna bağlı olarak da onunla amel edilip-edilemeyeceği
 konusundaki görüşlere gelince, şöyle özetlenebilir. İslam
 alimlerinin bir kısmı, ravileri adil (güvenilir) ve senedi
 Hz. Peygambere kadar muttasıl (kesiksiz) olan ahad haberin ilim
 yani kesin bilgi ifade ettiğini ve ameli gerektirdiğini kabul
 etmişlerdir. Bazıları ise "zan* ifade eder"
 demişlerdir. Zan ifade etmesi, ravilerinde yanılma ihtimalinin
 bulunması dolayısıyladır. (Talat Koçyiğit,
 Hadis Tarihi, 183-189) 
 Ahad haberler kesin bilgi vermezler. Gerekli
 bilgilerin bulunması halinde bile sadece zan ve galip zan ifade
 ederler. Ahad haberler küfür ve iman konusunda delil olamazlar. Zira
 akîdeyi ilgilendiren bir konudaki deliller zan ifade etmemelidirler.
 Akaid'te zan geçerli değildir. Ahad haberler fıkhi ve ahlakî
 konularda amel edilen haberlerdir. 
 Ahad haberlerin delil olamayacağını
 savunan alimler genellikle şu ayetleri delil göstermişlerdir: 
 "Bilmediğin şeyin peşine düşme.
 " (el-İsra, 17/36) ve "Zan, hakdan hiçbir şey ifade
 etmez." (en-Necm, 53/28). Ayrıca bu görüşü savunanlar
 ashabın tek kişi tarafından rivayet edilen bir haber
 için genellikle şahid* istediklerini ve bazı sahabelerin tek
 yoldan gelen haberle amel etmeyişlerini de ileri sürerler. Ama
 genellikle ahad yolla gelen haberler kabul edilmiş ve akîde dışındaki
 konularda amelde delil sayılmışlardır. 
 Aralarında Ahmed b. Hanbel'in (241/855) de
 bulunduğu bir grup, haber-i vahidin kat'iyyet ifade ettiği görüşündedirler.
 (Amid, el-İhkam, I,108) İbn Hazm der ki: "Resulullah'a (s.a.s.)
 varıncaya kadar hep adil kimselerin rivayet ettiği haber-i vahid
 hem ilim* hem de amel* ifade eder." (İbn Hazm, el-İhkam,
 I, 119). 
 İslam alimlerinin çoğuna göre ahad
 haberler zan ifade ettiğinden itikadî meselelerde tek başına
 huccet * sayılmazlar. Zira itikatta zannî olmayan kesin delîle
 itibar edilir. Mamafih bu görüşte olmayan ve akaîd meselelerinde
 de, sahîh olmak şartıyla mütevatirahad farkı gözetmeksizin
 bütün hadîsleri delîl olarak kabul eden alimlerde mevcuttur. Ahmed b.
 Hanbel, İbn Teymiyye,* İbn Kayyim (Ali Osman Koçkuzu, İslam
 Dininde Haber-i Vahidin İtikadî ve Teşriî Yönlerden Yeri ve
 Değeri, 63) ve İmam Eş'arî* (Ebû Zehra,
 Tarîhu'l-Mezahibi'l İslamiyye, I, 185) bu kanaattedirler. 
 Amelî konulara gelince; İslam alimlerinin genel
 kanaatı bu çeşit haberlerin amelî ve ahlakî konularda delil
 olması şeklindedir. Ancak burada en önemli şart, haberin
 Hz. Peygamberden sudûr etmiş olduğunun ve doğru
 nakledildiğinin tespitidir. Bunun için de, ravisi gereken
 şartlara haiz olmalı, hadîs her türlü illet ve kusurdan uzak
 ve hadîs tenkidinin gerektirdiği şartları kendinde
 toplamış bulunmalıdır. (Koçkuzu, a.g.e., 132) İmam
 Şafiî* ve Ahmed b. Hanbel başta olmak üzere fakihlerin çoğunluğu
 haber-i vahidin sıhhati hakkında, Hz. Peygamber'den itibaren güvenilir
 (sika) ravîler tarafından rivayet edilmesinden başka bir
 şart aramamışlardır. (Ebû Zehv, el-Hadîs
 ve'l-Muhaddisûn, 282) İmam Malik* ayrıca, Cumhûr'un ve
 Medînelilerin büyük ekseriyetinin haber-i vahid hilafına hareket
 etmemiş olmalarını şart koşar. (Ebu Zehv, a.g.e.,
 281) İmam Ebû Hanîfe'nin haber-i vahidleri kabulü için ileri
 sürdüğü şartların en mühimleri şunlardır: 
 1. Mütevatir ve meşhûr sünnete aykırı
 olmaması. 
 2. Kur'an-ı Kerim'in genel hükümlerine ve manası
 açık ayetlere aykırı olmaması. 
 3. Herkesin bilmesi ve nakletmesi gereken konularda
 olmaması. 
 4. Güvenilir ravîlere muhalefet edilmemiş
 olması. (Ebû Zehv, a.g.e., 281-282) 
 Ebû Hanîfe zamanında hadis uydurma hareketi
 korkunç bir şekilde yayıldığı için o, haber-i
 vahidlerle amel etme konusunda ağır şartlar ileri sürmüş,
 pek titiz davranmış, haber-i vahidlerin çoğunu
 reddetmiş, kıyası birtakım hadîslere tercih etmiştir.
 O bunda mazûrdur. (Subhi es-Salih, Hadîs İlimleri ve Hadîs Istılahları,
 266) 
 Haber-i vahidin dinde delil olarak kullanılıp
 kullanılamayacağı hususundaki münakaşaların,
 Mu'tezilenin zuhuru ile ortaya çıktığı göz önünde
 bulundurulursa, bu münakaşalarda söz konusu edilen haber çeşidinin
 sadece bir kişinin haberi olduğunu, aziz ve meşhur denilen
 haber çeşitlerini bu münakaşaların şümûlü içinde
 mütalaa etmemek gerektiğini kabul etmek icap eder. (Talat Koçyiğit,
 Hadis Istılahları, 24) 
 Hz. Peygamber'den yapılan her rivayetin tevatür
 derecesine ulaşması elbette mümkün değildir. Ona nisbet
 edilen her haberi tenkid süzgecinden geçirmeden kabul etmek ne kadar
 yanlış ise, ravîlerin hatası veya yanılma ihtimali
 var diye hadîsleri reddetmek de o derece yanlıştır. Bu
 gerekçe ile hadîsleri bütünüyle reddedenler sapıklığa
 hatta küfre düşerler. Sahîh hadîsin şartlarını
 taşıyan ahad haberler, sadece amelî ve ahlakî konularda değil,
 itikadî konuların açıklanmasında da birer dînî delil
 sayılırlar. 
 Nuri TOPALOĞLU 
 
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.