Öldürme 
öldürme  
 Canlı bir varlığın hayatına
 son verme işlemi; bir kimsenin hayatını haklı veya
 haksız, hukukî ve hukuk dışı olarak silahla veya
 başka bir şeyle sona erdirme; katletme; idam etme. 
 Bazan insanlar zulmen ve başkalarına
 haksızlık ederek ölümlere sebep olurlar. Haksız yere
 yapılan öldürme bir kaç çeşittir. Kasden öldürme, kasda
 benzer öldürme, yanlışlıkla öldürme, hatayla öldürme
 ve ölüme sebebiyet verme. 
 1) Kasden öldürme: Öldürülmesi meşru olmayan
 bir insanı, kılıç, bıçak, mızrak, kurşun
 ve bomba gibi öldürücü bir silahla kasden öldürmektir. Keskinleştirilmiş
 taş ve tahta ile ateş ve iğne de silah hükmündedir. Kasıt
 unsuru, katilin iç halinde gizli bir durum olduğu için, bunu ancak
 dış belirtilerinden bir delille anlamak mümkün olur. Bu da
 ancak öldürücü aletin kullanılması ile
 anlaşılır. Böylece, yolculuk, güçlüğün varlığına
 sebep sayıldığı gibi, öldürücü alet de kasdın
 varlığına bir delil sayılır. Kasden öldürmenin
 cezası kısas ve Cehennem azabıdır. 
 2) Kasda benzer öldürme: Öldürülmesi caiz olmayan
 bir insanı, baston, sopa, taş ve büyük tahta gibi öldürücü
 olmayan bir aletle kasden vurup öldürmektir. Ağır bir cisimle
 vurup öldürmek de bu çeşide girer. Çünkü bunlar, çoğunlukla
 öldürücü olmaz ve terbiye etmek, korkutmak amacıyla
 kullanılmaları da muhtemeldir. Bu görüş Ebû Hanîfe'ye
 aittir. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise, büyük taş
 yahut büyük tahta gibi ağır cisimlerle cinayet, kasten
 öldürme sayılır. Kasda benzer öldürme, taş, küçük
 sopa, küçük baston, gibi çoğunlukla öldürücü olmayan
 cisimlerle kasden öldürmektir. Cezası diyet ve Şafiîlere
 göre keffarettir. 
 3) Yanlışlıkla öldürme: Bir insanı,
 kasıt olmaksızın yanlışlıkla öldürmektir.
 İki kısma ayrılır: 
 a) Kasıtta veya zanda yanılma: Bir insana av
 zannederek ateş etmek yahut bir müslümanı düşman
 savaşçısı zannederek öldürmek gibi. Burada yanılma,
 kalbin fiiliyle ilgilidir. Bu da kasıttır. 
 b) Fiilde yanılma: Kişi bir hedefe veya bir
 ava ateş eder, fakat bir insana isabet eder; yahut, bir insana
 ateş eder, fakat başka birisine isabet eder ve onun ölümüne
 sebep olur. Burada yanılma atış fiili ile ilgilidir. 
 Cezası keffaret, akile üzerine diyet, miras ve
 vasiyyetten mahrumiyettir. 
 4) Hata yerinde sayılan öldürme: Bu, geçerli
 şer'î bir özrü kapsayan yanılmadır. Uyuyan kimsenin,
 başka birisinin üzerine düşüp onun ölümüne sebep olması
 gibi. Cezası, yanlışlıkla öldürenin cezası
 gibidir. 
 5) Ölüme sebebiyet verme: Bu, dolaylı yoldan bir
 vasıta ile ölüme sebep olmaktır. Bir kimse yetkili makamdan
 izin almaksızın umuma ait yolda ve kendi mülkü olmayan yerde
 bir çukur veya kuyu kazar ve buraya bir insan düşerek ölürse
 yahut yol kenarına taş veya odun yığar, bunların
 üzerine bir insan düşer ve ölürse, sebebiyet yoluyla öldürme
 söz konusu olur (el Kasanî', Bedayius-Sanayi, V, 139). Cezası,
 yalnız akile üzerine diyettir. 
 Şafiî ve Hanbelî mezhepleri, kasden öldürme
 kasda benzer öldürme ve hata yoluyla öldürme olmak üzere yalnız
 üç çeşit katl kabul ederken, Malikî mezhebi kasda benzer
 öldürme çeşidini de kabul etmez. 
 Öldürme Çeşidine Göre Cezalar 
 İslam'da bozulan toplum düzenini ıslah için
 cinayetlere birtakım cezalar öngörülmüştür. Bunlar haps, kısas,
 diyet, gurre, mirastan mahrumiyet ve katl keffareti gibi cezalardır.
 Buna uhrevî cezayı da eklemek gerekir. Bunları
 sırasıyla kısaca açıklayacağız. 
 1) Hapis: İslam hukukuna göre idarî ve siyasî
 bir ceza olarak uygulanabilir. Bazı suçlardan dolayı yetkili
 makamların kararıyla sanık veya suçluların
 hapsedilmeleri mümkündür. 
 Hapsin meşru oluşu Kitap ve Sünnet delilleri
 ile sabittir. 
 Allah ve Resulüne harp açıp, yeryüzünde fesat
 çıkaranların cezalarından birisi de sürgün veya
 toplumdan tecrid etme cezasıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu gibi
 suçlular sayıldıktan sonra cezaları belirtilirken
 "...yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir"
 (el-Maide, 5/33) buyurulur. Ebû Hanife'ye göre, bu ayetteki sürgünden
 maksat, hapistir. Çünkü bu caninin yer yüzünde dolaşıp
 yeni suçlar işlemesine, ancak bu şekilde engel olunabilir. 
 Hz. Peygamber (s.a.s), bir ithamdan ötürü bir kişiyi
 hapsetmiş; Hicaz halkından bir grup arasında çıkan
 kavgada, birisinin öldürülmesi üzerine, sanıkları
 tutuklatmıştı. Hz. Peygamber ile Hz. Ebû Bekir
 devirlerinde özel bir ceza evi yoktu. Suçlular, Mescid-i Şerif'te
 veya dehlizinde hapsedilirdi. Hz. Ömer Mekke'de dört bin dirheme bir
 bina satın alarak bunu ceza evi olarak kullanmıştır.
 Bir rivayete göre Osman (r.a) devrine kadar ceza evi yoktu. Hz. Ali'nin
 hilafeti zamanında kamışlardan bir hapishane inşa
 edilmiş; ancak bu yerin, hırsızlarca delinmesi ve ban
 mahkumların kaçması üzerine taş ve çamurdan daha sağlam
 bir hapishane yapılmıştır. 
 2) Kısas: Katili, maktûle bedel olarak öldürmek
 bir kısastır. Bu ceza, bir insanı haksız yere ve
 kasden öldürme halinde, katil hakkında söz konusu olur. Kısasın
 meşru oluşu Kitap, Sünnet ve icma delillerine dayanır. 
 Ayette şöyle buyurulur: "Kasden öldürmede
 kısas vardır" (İbn Ebî Şeybe ve İshak b. Rahüye
 nakletti) buyurmuştur. 
 Ancak şunu da ilave edelim ki, katil için kısas
 cezasını uygulamak mutlaka gerekli değildir. Çünkü bazı
 cinayetler istenilmeden işlenir ve katil çoğu zaman büyük pişmanlık
 duyabilir. Maktûlün varislerinden af isteyerek, sulh yapmayı talep
 edebilir. Onlar da katili affetmek isteyebilir. İki aile
 arasında barış husule geldikten ve bozulan toplum düzeni
 iade olduktan sonra artık katili cezalandırmanın bir
 anlamı kalmaz. İslam hukukuna göre, asıl mağdur olan
 ve zarar gören kimseler zarar verenle anlaşır ve onu
 affederlerse, devletin re'sen ceza verme yetkisi bulunmaz. Cezayı
 uygulatma imkan ve yetkisinin maktûlün mirasçılarının
 elinde bulunması, suç işlemeyi önleyici tedbir olarak
 yeterlidir. Çünkü zulme ve haksızlığa uğrayan bu
 hasımların kısas veya yüklü bir maddi tazminattan
 vazgeçerek katile merhametli davranmaları her zaman beklenemez.
 Bununla birlikte İslam, hislerin galeyana geldiği böyle bir
 zamanda onları affa ve insaflı davranmaya çağırmıştır.
 Yüce Allah buyurur: "Kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür.
 Cezanın suçtan fazla olması caiz değildir. Hatta kim
 cezayı affeder ve arayı ıslah ederse onun ecri Allah'a
 aittir. Şüphesiz Allah zalimleri sevmez" (eş-Şura,
 42/40). 
 Hz. Peygamber (s.a.s) de şöyle buyurmuştur:
 "Sana, dünya ve ahiret ahlakının en üstününü
 söyleyeyim mi? Sana gelmeyene gitmen, vermeyene lütuf ve ikramda
 bulunman ve zulmedeni affetmendir" (Taberani). 
 3) Diyet: Kasda benzer öldürme ve yanlışlıkla
 öldürmelerde diyet cezası gerekir. Ancak diyet hakkına sahip
 olan varislerin bu haktan vazgeçmeleri veya daha az bir kan bedeli
 üzerinde anlaşmaları da mümkün ve caizdir (bkı. Diyet). 
 4) Gurre: Bir kimse, hamile bir kadının
 karnına, sırtına, yanlarına, başına veya bir
 uzvuna vurur -yahut onu vurmak veya öldürmekle korkutur- ve bunun
 sonucunda cenin ölü olarak düşerse, suçluya gurre cezası
 gerekir. Bu cezayı uygulamak ictihsan yoluyla vacibtir. 
 Gurre cezası Hz. Peygamber (s.a.s)'ın
 uygulaması ile sabittir. Muğîre b. Şu'be (r.a)'den
 rivayete göre; iki cariye kavga etmiş, birisi diğerine çadır
 direği ile vurarak ceninin ölü olarak düşmesine ve annesinin
 de ölümüne sebep olmuştur. Bunun üzerine Resul-u Ekrem (s.a.s)
 cariyenin akilesi üzerine hem diyetle, hem de cenin için gurre ile
 hükmetmiştir. Gurrenin miktarı, diyetin yirmide biri kadar bir
 malî cezadır. Ceninin varislerine, mirastaki hisseleri oranında
 verilir. Bu durumda cenin sağ olarak doğar, fakat darbe
 sebebiyle sonradan ölürse, suçlunun cezası tam diyettir. Önce
 anne ölür, daha sonra cenin ölü olarak doğarsa, cenin ölüm
 sebebi tam olarak bilinmediği için, suçluya yalnız anne için
 diyetle hükmedilir. Cenin için de devletin öngöreceği ta'zir
 cezası verilebilir. 
 5) Keffaret: Öldürme keffareti de bir çeşit
 cezadır. Bir günahı Allah'a affettirmek için verilen sadaka
 veya tutulan oruç gibi anlamlara gelir. Öldürme keffareti; bir mümin
 köleyi azat etmek, bu bulunmadığı takdirde, birbiri
 ardınca iki ay oruç tutmaktır. Ayet-i Kerime'de "Kim bir mümini
 yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azat etmesi ve
 ölenin ailesine diyet vermesi gerekir... Eğer öldürülen, aranızda
 anlaşma olan bir toplumdan ise, o zaman ailesine bir diyet vermek ve
 bir de mümin bir köle azat etmek gerekir. Kim bunları bulamazsa,
 Allah'ın kendisini affetmesi için birbiri ardınca iki ay oruç
 tutması gerekir" (en-Nisa, 4/92). 
 Kur'an, diyetle ölenin ailesinin; bir köle azadı
 ile de, toplumun tesellisini amaçlamaktadır. Çünkü bir insanı
 öldürmek, toplumun bir ferdini eksiltmektir. Köle azadı ile de
 toplum hür bir fert kazanmaktadır. 
 6) Miras ve vasiyetten mahrumiyet: Prensip olarak katl,
 ittifakla miras engelidir. Ancak hangi çeşit öldürmenin miras
 engeli olacağı konusunda görüş
 ayrılığı vardır. Hz. Peygamber "Katil için
 miras yoktur" buyurmuştur. 
 İslam hukukçularından Hanefi, Şafiî
 ve Hanbelilere göre, haksız olarak, düşmanlıkla büluğ
 çağındaki akıllı kimseden vuku bulan öldürme;
 kasden veya yanlışlıkla olsun, miras engelidir. Fakat
 Hanefiler öldürmenin doğrudan olmasını, sebebiyet verme
 yoluyla olmamasını şart koşarlar. Şafiî ve
 Hanbeliler ise bu ikisi arasında fark gözetmezler. Haklı bir
 sebeple yapılacak kısas, had, nefis savunması, hakimin
 soyguncuyu öldürtmesi, baba, koca veya öğretmenin terbiye
 amacıyla vurup ölüme sebebiyet vermesi gibi öldürmeler miras
 engeli olmaz. Şafiiler aksi görüştedir. 
 ŞAMİL İA 
 
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.