Anne-baba 
Anne-baba  
 Toplum yapısının temeli olan ailenin
 kurucuları ve en önemli iki unsuru. 
 Allah'ın insanlardan korunmasını
 istediği beş kutsal şeyden biri de, neslin
 devamıdır. Neslin devamını Allah (c.c.),
 canlıların kabiliyet ve yapılarına göre belli
 kanunlara bağlamıştır. Neslini devam ettirebilmek için
 en büyük zorluklarla karşılaşan canlı da
 insanoğludur. İnsan, canlıların en güçlüsü olmasına
 rağmen, doğduğu anda en zayıf olanların
 başında gelir. Bazı hayvan yavruları doğumdan
 hemen sonra, bir kısmı da kısa bir zaman sonra ayağa
 kalkabildiği, ihtiyaçlarını gidermeye
 başlayabildiği halde insanoğlu ancak, doğumundan
 yıllar sonra bu seviyeye gelebilir. Neslin devam edebilmesi için
 bütün bu zorlukları çeken ana babalardır. Anne, yavrusunu
 dokuz ay karnında taşır, hamilelik süresince pek çok
 güçlükle karşılaşır, hayatî tehlikeleri de göze
 alarak çocuğunu doğurur. Hiç bir şeye gücü yetmeyen
 bebeğini büyütmek için, uykusundan, istirahatinden, sıhhatinden
 feragat eder. Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyurur: 
 "Biz, insana, ana-babasına iyilikte
 bulunmayı tavsiye ettik. Özellikle de anasını tasviye
 ederiz ki, o, kat kat zaafa düşerek ona hamile kalmış,
 emzirmesi de tam iki sene sürmüştür. Binaenaleyh; bana ve
 ana-babana şükret. " (Lokman, 31/14). Aile ve çocuğun
 ihtiyaçlarını temin etmek için baba yılmadan, usanmadan
 çalışır, yemez yedirir, giymez giydirir. Çocuğun bir
 yeri ağrısa, onlar daha fazla rahatsız olurlar. Çocuklarının
 rahatını kendi rahatlarına tercih ederler. Bu zahmetli
 meşgale, değişik safha ve şekillerde olmak üzere
 yirmi otuz yıl devam eder. Hatta, ana-babanın çocuğuna gösterdikleri
 ilgi hayat boyu sürer gider. 
 Allah'ın, ana-baba ve çocuklar arasında
 yarattığı sevgi ve saygıdan kaynaklanan işte bu
 hak-görev ilişkisi, insan neslinin yozlaşmadan, sıhhatli
 ve sağlam bir şekilde devam edebilmesinin ve vazgeçilmez bir
 şartıdır. 
 Ana-babanın çocuklar üzerindeki haklarını
 şöyle sıralayabiliriz: 
 1. İtaat (saygı): Çocukların
 ana-babalarına karşı en önemli görevleri onlara itaat
 etmek, yapılması haram olmayan isteklerini yerine getirmektir.
 Cenab-ı Allah şöyle buyurur: "Biz insana, ana-babasına
 iyilik yapmasını tavsiye ettik. Bununla beraber, hakkında
 bilgi sahibi olmadığın (ilah
 tanımadığın) bir şeyi bana ortak koşman için
 sana emrederlerse, artık onlara bu hususta itaat etme." (el-
 Ankebût, 29/8) Bu ayet ashabtan Sa'd b. Ebi Vakkas hakkında nazil
 olmuştur. Hz. Sa'd olayı şöyle anlatmaktadır:
 "Ben anneme hürmet ve itaat eden bir çocuktum, müslüman olunca
 annem bana: 
 -Sa'd! bu yaptığın nedir? Ya sen bu yeni
 dinini bırakırsın, yahut da ben yemem içmem ve sonunda
 ölürüm. Sen de benim yüzümden; "anasının katili!"
 diye ayıplanırsın, dedi. Ben; "Anneciğim böyle
 yapma. İyi bil ki, ben bu dini bırakmam!" dedim. Ve iki gün
 iki gece bekledim. Kadın ne yedi, ne içti. Bunun üzerine: 
 "-Vallahi anne, iyi bil ki, senin yüz canın
 olsa da bunlar birer birer çıksa, ben bu dinimi yine bırakmam.
 Artık ister ye, ister yeme" dedim. Bu azmimi görünce annem bu
 direnmesinden vazgeçti. Bunun üzerine yukarıdaki ayet-i kerîme
 nazil oldu. (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, XII, 121 ) . 
 Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde: "Allah
 size, annelerinize itaatsizliği... Haram kıldı." (Buharî,
 Edeb, 4). 
 Yukarıda zikredilen ayet ve hadislerden de
 anlaşılacağı gibi ana-babaların istek ve
 arzularını yerine getirmek, onlara karşı çıkmamak
 Allah'ın emridir. Ancak, ana-baba çocuğundan Allah'a
 karşı gelmesini, O'nu inkar etmesini, farz kıldığı
 bir şeyi yapmamasını, haram kıldığı
 şeyleri yapmasını emrederse; onların bu istekleri
 yerine getirilmez. Çünkü Allah'a isyan olan hususta, ana-baba da olsa,
 insanlara itaat edilmez. 
 2. Ana-babaya iyi davranmak. Allah'u Teala Kur'an-ı
 Kerîm'de, insanın kimlere karşı görevleri olduğunu
 sıralarken şöyle buyurur: 
 "Yüce Rabb'ın şöyle emretti; Yalnız
 Allah'a ibadet edeceksiniz, ana-babalarınıza iyilik
 yapacaksınız. Şayet bunlardan biri veya her ikisi senin
 yanında ihtiyarlarsa sakın onlara "öf " dahi deme,
 yüzlerine bağırma, onlara tatlı söz söyle. Onlara,
 merhamet belirtisi olarak tevazu kanadını aç da, "Ya Rab,
 küçüklüğümde bana şefkat gösterdikleri gibi, sen de onlara
 merhamet et" de "(el-isra, 17/23-24) 
 Peygamber Efendimiz de "kime iyilik yapayım?"
 diye üç defa soran bir sahabiye, üç defasında da, "annene"
 cevabını verdikten sonra dördüncü soruda, babasına
 iyilik yapması gerektiğini söylemiştir. (Buharî, Edeb,
 2; Müslim, Birr, 1). 
 Ana-baba, çocuklarına yeteri kadar iyilik
 yapmamış olsalar, hatta bazı zararları dokunmuş
 olsa da, çocuklar, onlara yine de iyi davranmak mecburiyetindedir.
 Çünkü insanlar yaşlandıkça çocuklaşır. Çocukluğumuzdaki
 yanlış ve zararlı davranışlarımızı
 güler yüzle karşılayanlar bize muhtaç duruma gelince onlara,
 bize yaptıkları gibi iyi davranmamız aynı zamanda bir
 şükran borcudur. 
 3. Maddî ihtiyaçlarını gidermek.
 Yaşlanıp kendi ihtiyaçlarını temin edemez hale
 gelince ana-babaların bütün ihtiyaçlarını temin etmek
 çocukların görevidir. Bu görev sadece ahlakı olmayıp,
 hukuken de vardır. Bu görevini yerine getirmeyen kimse İslamî
 yönetim tarafından buna zorlanır. Allah bu görevi evlatlara
 yüklemektedir: "Ey Peygamber! Sana ne sarfedeceklerini soruyorlar.
 De ki, sarfedeceğiniz mal ana-baba, akrabalar, yetimler, düşkünler
 ve yolcular içindir. Yaptığınız her iyiliği
 Allah bilir. " (el-Bakara, 2/215). 
 Ashab-ı Kiram'dan Ebu'd-Derda Hz. Peygamber'in (s.a.s.)
 kendisine dokuz önemli şey tavsiye ettiğini, bunlardan birinin
 de; ana-baba da dahil olmak üzere aile fertlerinin ihtiyaçlarını
 karşılamak olduğunu belirtir. (Buharî,
 el-Edebü'l-Müfred, 9) Yine Peygamberimiz, cihada katılmak isteyen
 bir sahabiyi, ihtiyaçlarından dolayı, ana-babasının
 yanına göndermiştir. (Buharî, el-Edebu'l-Müfred, 9). 
 4. Saygısızlık etmemek. İslam
 ümmetinin prensibi büyüklere saygı, küçüklere sevgidir. Saygıya
 en layık olanlar, saygıda kusur etmeyi dahi
 aklımızdan geçirmememiz gerekenler de ana-babalarımızdır.
 Bir gün Peygamberimiz (s.a.s.) ashabına; 
 -"Size, büyük günahların en büyüğünü
 bildireyim mi?" diye üç defa sordu. Üç defasında da "evet
 bildir, Ey Allah'ın Resulü" diyen-ashab-ı kirama bunların
 sırasıyla; "Allah'a ortak koşmak, ana-babaya
 karşı gelmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan
 söylemek" olduğunu belirtir. (Buharî, Edeb, 6). 
 "Ana-babamı ağlar halde terkederek,
 hicret etmek üzere senin emrini almaya geldim" diyen bir sahabiye
 Peygamberimiz (s.a.s.): 
 -"Onlara dön, nasıl ağlattınsa
 onları öylece güldür, sevindir" der ve henüz müslüman
 dahî olmayan ana-babasının yanına gönderir. 
 5. Rızalarını almak. İnsanın dünyadaki
 en büyük görevi şüphesiz ki, Allah'ın
 rızasını kazanmaktır. Bundan hemen sonra
 rızasını almamız gerekenler ise,
 ana-babalarımızdır. Çünkü, yukarıda geçen
 ayetlerde de görüldüğü gibi Allah'u Teala, kendisine ibadetten
 hemen sonra ebeveyne iyiliği emretmiş , Peygamberimiz de (s.a.s.):
 "Allah'ın rızası, babanın rızasında,
 gazabı da gazabındadır" (Buharî, el-Edebü'l-Müfred,
 1; Tirmizî, Birr, 3) buyurmuştur. İyilik yapmada babadan önce
 gelen annenin durumu da, tabii ki böyledir. 
 Peygamberimiz (s.a.s.) çok öfkeli bir şekilde
 üç defa, "Yazıklar olsun o kimseye " dediğinde
 Ashab-ı Kiram; "Kimdir o? Ey Allah'ın Resulü! " diye
 sorunca; 
 "Ana-babası veya bunlardan birisi
 yanında ihtiyarladığı halde, Cennet'e giremeyip
 Cehennem'i boylayan kimse" der. (Müslim, Birr, 9). 
 Abdullah b. Amr b. el-As'ın
 anlattığına göre, bir adam peygamberimiz (s.a.s.)'e
 gelerek cihada gitmek için izin istedi. Peygamberimiz de ona; "Annen
 baban sağ mıdır?" diye sordu. Adam: "Evet",
 deyince Resulullah (s.a.s.): "O halde sen önce onların
 rızasını almaya çalış, " buyurarak ona bu görevini
 hatırlattı. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, VIII, 377). 
 6. Kötü söz söylememek. Onları incitecek her tür
 kötü söz ve davranıştan kaçınmak gerekir. Bu kötü
 davranışların ebeveyne doğrudan yapılması
 haram olduğu gibi, onlara kötü söz söylenmesine sebep olmak da
 haramdır. Cenab-ı Allah'ın, "Onlara öf dahî demeyin"
 yasağı yanında Peygamberimizin şu hadis-i şerîfi
 de çok dikkat çekicidir: 
 "Bir kimsenin ana-babasına sövmesi büyük
 günahlardandır". 
 -Ashab-ı Kiram: "Bir kimse ebeveynine nasıl
 söver?" deyince, 
 -Efendimiz (s.a.s.): "Biri başkasına kötü
 bir söz söyler, o da tutar bunun ebeveynine söver" diye cevap
 verdi. (Buharî, Edeb, 4). 
 7. Öldüklerinde hayırla anmak, dua etmek.
 Ana-baba ölmekle onlara karşı olan sorumluluklar bitmez.
 Onların temiz hatıralarını devam ettirmek gerekir.
 İnsanları insan yapan da bir bakıma, nesilden nesile miras
 olarak intikal eden bu güzel duygu ve hatıralardır.
 Peygamberimizin; "Sevgi, veraset yoluyla kazanılır" (Buharî,
 el-Edebü'l-Müfred, 22) hadîsi de bu gerçeği ifade etmektedir. Böylece,
 nine ve dedelerle torunlar arasında bir sevgi bağı
 kurulmuş olur. Onları hayırla anmak,
 bağışlanmaları için dua etmek, Allah'u Teala'nın
 Kur'an-ı Kerîm'de bize öğrettiği dualardandır;
 "Ey Rabbimiz! İnsanların hesaba çekileceği
 kıyamet gününde beni, annemi, babamı ve bütün müminleri bağışla.
 " (İbrahim, 14/41 ) . 
 Bir sahabî; "Ölümlerinden sonra da ebeveynim
 için yapmam gereken bir iyilik var mı?" diye sorunca
 Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: 
 "Evet dört haslet vardır: 
 Onlara hayır duada bulunmak ve Allah'tan,
 bağışlanmalarını dilemek. Varsa vasiyetlerini
 yerine getirmek. Dostlarıyla ilişkiyi devam ettirip ikramda
 bulunmak. Akrabalarıyla ilişkiyi devam ettirmek ki, senin bütün
 akrabaların ancak onlar vasıtasıyla varolmuştur. (Buharî,
 el-Edebü'lMüfred, 19) 
 Ölümlerinden sonra yapılacak duanın
 ebeveyne faydasını Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle dile
 getirir: "İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak
 şu üç şeyle sevabı devam eder: Sadaka-ı cariye,
 insanların faydalanacağı bir ilim ve arkasından
 hayır dua eden bir evlat" (Buharî, et-Edebü'l-Müfred, 19). 
 Ayrıca onlara karşı iyi, güzel olan her
 davranışta bulunmak, kötü, çirkin her hareketten de sakınmak,
 onlara karşı olan görevlerimizdendir. 
 Hayatta ve öldükten sonra ebeveynine karşı
 görevlerini yerine getiren, onları memnun edip hayır
 dualarını alan kimse, dünya ve ahiretin en büyük mutluluklarından
 birini kazanmış olur. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.)
 böylelerinin bereketli uzun bir ömre sahip olacaklarını,
 ebeveynin kendileri için yapacakları duaların Allah
 tarafından mutlaka kabul edileceğini ve Cennet'i
 kazanacaklarını müjdelemektedir . 
 Hz. Peygamber (s.a.s.) çocukların ebeveynlerine
 karşı sorumluluklarının ne kadar büyük olduğunu
 şöyle dile getirmektedir: 
 "Çocuk, hiç bir iyilikle babanın
 hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olmuş bir vaziyette
 bulur da satın alarak hürriyetine kavuşturursa
 hakkını öder." (Buharî, el-Edebü'l-Müfred, 6) 
 Üzerimizde bu kadar çok emek ve hakları olan
 anne ve babalarımızı sevmek ve onların sevgisini
 başka şeylerle değişmemek en önemli ahlakî
 görevlerimiz arasındadır. Bu görev, hayatta iken onlara karşı
 hürmet, şefkat ve merhamet göstermekle kendilerini hoşnut
 etmeye çalışmakla yerine getirilir. Gerçek anne-baba
 sevgisinin, "annemi, babamı seviyorum", demekten ibaret
 olmadığını, onlara karşı maddî-manevî her
 türlü görevin yerine getirilerek bu sevginin ispat edilebileceğini
 unutmamamız gerekir. 
 Büreyt'den rivayet edilen bir hadîs-i şerifte;
 adamın biri Ka'be'yi tavaf ederken annesini omzunda taşıyarak
 tavaf ettirmiş Resulullah'ın yanına gelerek: 
 "-Hakkını ödedim mi?" diye sormuş.
 Resulallah buyurmuşlar ki: 
 "-Hayır, sana hamile iken alıp
 verdiği bir nefesin hakkı bile değil." 
 Bu şefkat dolu tasvirin, insanları anne
 babalarına teşekküre yönelttiği oldukça açıktır. 
 Abdullah b. Mes'ud (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.s.)'e
 sordu: 
 "-Ya Resulullah, amellerin hangisi daha
 üstündür?" Resulullah: 
 "- Vaktinde kılınan namaz"
 buyurdular. 
 Abdullah b. Mes'ud diyor ki tekrar sordum: 
 "-Sonra hangisidir?" 
 "-Anne-babaya iyiliktir" diye
 cevaplandırdılar. 
 "-Sonra hangisidir?" dedim. 
 "-Allah yolunda savaşmaktır. " diye
 buyurdular. 
 Hülasa anneye ve babaya her türlü ikram ve ihsanda
 bulunmak, onların ihtiyacı olduğu takdirde bütün maddî
 ihtiyaçlarını gidermek, onlara "öf" bile dememek,
 onlara karşı daima tatlı dilli olmak, en güzel tavır
 ve davranışlarla karşılık verip en ufak bir
 şekilde onları üzmemek bıkkınlığı
 ifade edebilecek bir tavır takınmamak gerekir. Gönüllerini kıracak
 en küçük bir sözden bile kaçınmak, her hususta
 rızalarını kazanmağa çalışmak, onları
 kendisinden memnun etmek, yaşlandıklarında onların her
 türlü hizmetine koşmak, hastalık anlarında tedavî ve bakımlarını
 yaptırmak çocukların görevidir. Hasta veya yatalak hallerinde
 onların hizmetlerinde bulunmak Cennet'in kapılarını
 aralayan bir davranıştır . 
 Akif KÖTEN 
 
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.