Amentü 
Amentü  
 İman ettim anlamında, iman esasları
 hakkında kullanılan tabir. 
 Amentü kelimesi Arapça olup 'amene" fiilinin
 nefs-i mütekellim vahdesi (di'li geçmiş zamanın 1. tekil
 şahsı)dır. Türkçe'de "inandım" demektir.
 Terim olarak ise, iman esaslarını ifade için kullanılır.
 Zira Arapça'da inanç esaslarını topluca bildiren cümleler
 "amentü" kelimesiyle başlamaktadır ki şu cümlelerdir:
 "Amentü billahi ve melaiketihi ve kütübihî ve rusulihî
 ve'l-yevmi'l-ahiri ve bi'lkaderi hayrihî ve şerrihî mine'llahi
 teala". Bu cümlelerin Türkçe karşılığı
 şöyledir: "Ben, Allah'a, meleklerine, kitaplarına,
 peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere, hayır ve şer her
 şeyin Allah'ın yaratmasıyla olduğuna inandım."
 İşte müslümanın amentüsü yani inanç esasları bu
 cümlelerde formüle edilmiştir. Bu formül elbette ayet ve hadislere
 dayanmaktadır. Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyurur:
 "...Fakat birr (kişiyi Allah'a yaklaştıran her iyi
 şey), Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitab'a ve peygamberlere
 iman eden (in bu imanı)dır..." (el-Bakara, 2/177). Bu
 ayette ve Nisa suresinin şu ayetinde Cenab-ı Allah iman
 esaslarından beşini bir arada zikretmektedir. "Ey iman
 edenler! Allah'a, O'nun peygamberine, peygamberine indirdiği Kitab'a
 ve daha önce indirdiği Kitab'a iman (da sebat) edin. Kim Allah'ı,
 meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, ahiret gününü
 inkar ederek kafir olursa, şüphesiz derin bir sapıklığa
 sapmıştır. " (en-Nisa, 4/136) Cenab-ı Allah bu
 ayette müminlere, Allah'a, O'nun peygamberi Hz. Muhammed'e, peygamberine
 indirdiği Kitab (Kur'an)'a, daha önceki peygamberlere indirdiği
 mukaddes kitaplara inanmalarını emretmekte ve Allah'ı,
 meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü
 inkar edenlerin doğru yoldan tam olarak sapıp kafir olduklarını
 bildirmektedir. 
 Ömer (r.a.)'den sahih senetle rivayet edilen bir
 hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.), iman esaslarını altı madde
 halinde bildirmiştir. Cibrîl hadîsi* diye meşhur olan bu
 hadise göre Cebraîl (a.s.), Hz. Peygamber'in yanında ashabdan bir
 kısmının bulunduğu bir zamanda insan
 kılığında gelmiş ve Hz. Peygamber'in dizinin
 dibine oturarak İslam, iman, ihsan ve kıyamet hakkında
 bilgi edinmek ve bunları ashaba öğretmek istemiştir.
 İmanla ilgili soruya Hz. Peygamber şöyle cevap vermiştir:
 "İman, Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine,
 ahiret gününe, bir de hayrı ve şerri ile kadere
 inanmandır." Cebraîl de "doğru söyledin" diye
 tasdik etmiştir. (Buharî, İman, 37; Müslim, İman, 1;
 Ebû Davûd, Sünnet, 15; Tirmizî, İman, 4; İbn Mace,
 Mukaddime, 9; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 51...) Hz. Peygamberin bu ve
 benzeri hadislerinde, iman esaslarını altı madde halinde
 bildirmesiyle, iman esasları Amentü dediğimiz cümlelerde altı
 madde halinde ifade edilmiştir. Ehl-i Sünnet mensuplarınca ondört
 asırdır bu maddeler iman esasları olarak kabul edilmiş
 ve bu hususta icma-ı ümmet* tahakkuk etmiştir. 
 Her ne kadar iman esaslarını bildiren
 ayetlerde (el-Bakara, 2/177; 285; en-Nisa, 4/136..) kadere iman
 zikredilmemişse de kadere ve kazaya iman, Allah Teala'nın
 ilim, irade, kudret ve tekvin sıfatlarına inanmanın
 gereğidir. Bu sıfatlara inanma zarureti olduğu gibi bu
 sıfatlara iman da kaza ve kadere inanmayı gerekli kılar.
 Kaza ve kadere inanmak demek, iyi kötü, hayır fer, acı tatil
 her şeyin Allah'ın bilmesi, dilemesi, takdiri ve
 yaratmasıyla olduğuna inanmaktır. Ayrıca,
 Kur'an-ı Kerim'de mevcut bir takım ayetler kadere
 inanmamızı istemektedir. Mesela: "Şüphesiz biz, her
 şeyi bir takdir ile (kaderle, bir ölçüye göre) yarattık"
 (el-Kamer, 54/49), "O (Allah), her şeyi yaratıp ona bir
 nizam vermiş "mahlûkatın mukadderatını tayin
 etmiştir." (el-Furkan, 25/2). gibi ayetler bunlardandır.
 Kaza ve kadere imanla ilgili ayet ve hadisler birbirini teyid ederek
 kesinlik ifade eder. 
 Bir insanın mümin sayılabilmesi, önce
 Allah'ın varlığına ve birliğine inanmasıyla
 gerçekleşir. Kısaca "La ilahe illallah * Muhammedün
 Resulullah" kelime-i tevhid*ini (birleme cümlesini) diliyle
 söyleyip kalbiyle buna inanan İslam'a ilk adımını
 atmış olur. Ancak hemen belirtelim ki bu cümle ile bütün iman
 esasları özlü ve toplu bir şekilde ifade edilmiş olur.
 Allah'ı yegane ilah tanıyan ve Hz. Muhammed'i O'nun elçisi (peygamberi)
 kabul eden kişi, Hz. Muhammed'in Allah tarafından getirdiği
 hükümlerin ve esasların tamamını toptan kabullenmiş
 ve benimsemiş demektir. Zaten İslamî bir terim olarak iman
 şöyle tarif edilmektedir: "Hz. Muhammed (s.a.s.)'in, Allah
 tarafından getirdiği kesin olarak bilinen İslamî esasların,
 hükümlerin ve haberlerin doğru ve gerçek olduğuna gönülden,
 tereddütsüz inanmak ve bunların yeryüzünde uygulanmasından
 yana olmaktır." Bu inanca sahip kişiye de mümin denir.
 Bütün bunlara iman edip uygulanmasını istemeyenlerin
 imanı yok hükmündedir. 
 Demek ki mümin sayılabilmek için sadece Allah'a
 inanmak yetmiyor. Allah'a inanmakla beraber Hz. Muhammed'in O'nun
 peygamberi olduğuna ilahi emir ve yasakların insanlar
 arasında uygulanmasının lüzumuna inanmak gerekiyor. Yine,
 amentü esasları dediğimiz imanın şartlarına
 yani Allah'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret
 gününe, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayır ve şer her
 şeyin Allah'ın dilemesi ve yaratmasıyla olduğuna
 inanmak icab ediyor. Hatta bunlar da yeterli olmayıp; bunlarla
 beraber Kur'an ve mütevatir hadislerle bildirilen ve halkın, derin
 bir tefekkür ve muhakemeye ihtiyaç duymadan bilebileceği dînî
 hükümlere de inanmak ve uygulanmasını istemek zarûreti vardır.
 Mesela, beş vakit namazın farz olduğuna,
 rekatlarının belli sayıda olduğuna, Ramazan orucunun,
 zekatın, gücü yetene hac etmenin farz olduğuna; haksız
 yere insan öldürmenin, şarap içmenin, ana-babaya asî olmanın,
 hırsızlık ve zina etmenin faiz ve yetim malı yemenin,
 vb. haram olduğuna inanmak şarttır... 
 İman bir bütün olup bölünme kabul etmediğinden,
 mümin sayılabilmek için bütün bu saydıklarımıza
 topluca ve herbirine ayrı ayrı inanma ve yeryüzünde bu
 hükümlerle hükmetmenin gereğini kabul etme mecburiyeti vardır.
 Bu, inanılması zarûrî hususlardan birinin inkarı,
 tamamını inkar sayılmaktadır ve kafir olmaya
 sebeptir. Hiç kimseye, iman konuları arasında
 bazılarına inanmak ve bazılarını reddetmek
 hakkı tanınmamıştır. 'Biz bazılarına
 inanırız, bazılarına inanmayız' demek küfürdür.
 (el-Bakara, 2/85; en-Nisa, 4/150-151). 
 Amentü esaslarının mana ve mahiyeti
 hakkında özetle şunları söylememiz mümkündür: 1)
 Allah'a inanmanın manası şudur; Allah'ın var
 olduğuna; birliğine, eşi, dengi, benzeri
 olmadığına; yegane yaratıcı olduğuna; O'ndan
 başka bir ilah bulunmadığına; Allah'ın Kur'an'da
 bildirilen yüce sıfatlarına, her türlü kemal sıfatlarla
 muttasıf her türlü eksikliklerden uzak olduğuna; oğlu,
 kızı bulunmadığına; hiçbir şeye muhtaç
 olmadığına... vb. inanmak, 2) Allah'ın gözle
 görülmeyen nuranî ve ruhanî yaratıkları olan meleklerin
 varlığına inanmak, 3) Allah'ın, insanlar
 arasından, kendisiyle kulları arasında elçilik yapan
 peygamberler seçtiğine ve bunlardan ismi Kur'an'da bildirilenlerin
 tek tek peygamberliğine inanmak, 4) Allah'ın, peygamberlerden
 bazılarına kitaplar indirdiğine, bunlardan özellikle Hz.
 Muhammed (s.a.s.)'e indirilen Kur'an'a ve Kur'an'da zikredildiği
 üzere Hz. Musa'ya indirilen Tevrat'a, Hz. Davûd'a indirilen Zebur'a,
 Hz. İsa'ya indirilen İncil'e inanmak, 5) Ahiret gününe, kıyametin
 kopacağına, dünya hayatının son bulacağına,
 herkesin öleceğine ve tekrar diriltileceğine; hesaba,
 Sırata, Mizana, Cennet'e, Cehennem'e... vb. inanmak, 6) Kadere, hayır
 ve şer her şeyin Allah'ın dilemesi ve yaratmasıyla
 olduğuna inanmak gerekmektedir. 
 Mümin sayılabilmek için bunlara toptan inanma
 gereği olduğu gibi, her birine ayrı ayrı inanmak da
 zarurîdir. Bunlardan ve zarurat-ı dîniyye (kesin dini emir ve
 yasaklar)dan herbirine inanmak gerekir. Bunlardan birini inkar, tamamını
 inkar sayıldığından, küfürdür. Zira imanda
 bölünme olmaz. 
 "Kalbinde arpa (zerre) ağırlığınca
 iman olduğu halde "La ilahe illallah" diyen Cehennem ateşinden
 çıkar (Cennet'e girer)" (Buharî, Tevhîd, 19; Müslim,
 İman, 316, 325, 326; Nesaî, İman, 18; Tirmizî, Birr, 61)
 hadisinin anlamı şudur: Cidden az bir imana sahip kimse
 Cehennem'de ebedî kalmaz. Cezasını çektikten sonra
 Cehennem'den çıkarılır, Cennet'e sokulur. Burada "az
 bir imanı olan" demek, "inanılması gerekenlerden
 bazılarına inanan, bazılarına inanmayan" demek
 değildir. İman bir bütün olduğundan, bu küfürdür.
 Müminler, iman esaslarına inanma açısından
 eşittirler. Ancak, imanlarının kuvvetli ve zayıf
 oluşları açısından farklıdırlar. Bir de
 İslam'ın emirlerinin yerine getirilmesi açısından
 farklıdırlar. "Kalbinde en küçük iman bulunan"dan
 maksat, zayıf bir imana sahip olup amellerde kusur eden demektir. Helal
 saymaksızın bazı haramları işleyen, farzları
 terk edenler cezalarını çektikten sonra Cennet'e gireceklerdir.
 (el-Aynî, Umdetu'l-Karî, Beyrut, (t.y), I, 168, 172, 173). 
 Şunu da belirtmek gerekir ki; bu ve benzeri
 hadislere bakıp da gayr-i müslimlerin (Ehl-i Kitab'ın)
 Cennet'e gireceğini sanmak imkansızdır. Çünkü -Allah
 Kur'an-ı Kerîm'de onların kafir olduğunu açıkça
 bildirmiştir. (el-Maide, 5/17, 72-73; Nisa, 4/151-152). Cennet'i
 hak etmenin ilk şartı imandır. İman da, önce Allah'a
 Hz. Muhammed'in peygamberliğine inanmak ve bütün Kur'anî
 hükümlerin hiçbirin ihmal etmeden, eksiksiz olarak toplumda uygulanmasını
 istemekle gerçekleşir. 
 Mehmed BULUT 
 
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.